Eski zamanlarda, fakir bir genç, padişahın kızına aşık olmuş. Bu ümitsiz sevdasını, o zamanların meşhur bir dervişine anlatarak yardım dilemiş. Derviş: “Evlâdım, şehrin girişindeki yol ağzında otur, sana ne söylenirse söylensin sen sadece ''Allah'' diyerek cevap ver.” demiş. Fakir genç, dervişin söylediğini yapmış. Günlerce, aylarca şehrin girişinde oturmuş ve kendisine ne söylenirse söylensin cevap olarak sadece ''Allah'' demiş. Derviş,her gün gencin yiyeceğini içeceğini getiriyormuş. Zamanla''Allah'' diyen gencin hikayesi halk arasında konuşulur olmuş.Nihayet bir gün padişah da genci merak etmiş. Derviş'i huzuruna çağırmış ve genç hakkında bilgi almış.
Derviş; gencin Allah yolunun divanesi olduğunu söylemiş. Bunun üzerine padişah, genci görmeye karar vermiş.Maiyetiyle beraber gencin yanına gitmiş ve ''Oğlum kimsin? derdin ne? ne istiyorsun?'' demiş.Genç padişaha da aynı şekilde sadece''Allah'' diyerek mukabele de bulunmuş.Gençten başka bir cevap alamayan padişah oradan ayrılmış.
Padişah gencin yanından ayrıldıktan sonra derviş gencin yanına gelerek ''Padişah ''sana kızımı veriyorum diyene kadar'' başka hiçbir şey söyleme demiş. Nihayet bir gün padişah gelip; ''Oğlum yeter ki bana derdini söyle ne istersen dile benden,istersen seni kızımla evlendiririm'' deyince; Genç, dervişin şaşkın bakışları arasında''yok istemiyorum artık'' demiş.Ben başkasının tavsiyesiyle Allah dedim, Allah padişahı ayağıma getirip, benim gibi gariban bir gence kendi kızını teklif ettirdi.Eğer O'nun hatırı için Allah deseydim kim bilir ne olurdu? '' Ben bundan böyle O'nun rızasına talip olacağım''demiş.
Kimi zaman hiç ummadığımız biri gelir ve hayatımızın rotasını değiştirecek fikirler verir bize.Burda önemli olan husus şudur.Kimi arkadaşlar insanları uçuruma sürükler, kimileri ise kurtuluşa erdirir. Her ne olursa olsun bizler kendimiz için belirlediğimiz hedefe ulaşsak bile gayemiz ALLAH'ı hiç unutmamak, O'nun rızasını kazanmak olmalıdır.
Allah'ın rızasına aykırı yaşamaktan dolayı kalbimiz katılaşır ve bir süre sonra bu durumu kanıksarız.Bizler Allah'ın rızasını sadece fikir dünyamızda değil, tam aksine hayatımızın bütün pratiklerinde birincil ve vazgeçilmez bir husus olarak görmeliyiz. Mümin, yaşamı boyunca yaptığı tüm ibadetlerde, günlük yaşamında, karşısına çıkan küçük büyük tüm olaylarda bu bakış açısıyla hareket etmek durumunda olmalıdır.
Dolayısıyla;her anımızın bir imtihan evresi olduğunu unutmamamız gerekir.Yapacağımız her işte,alınacak her kararda onun rızasını gözetmek bizim asli görevimiz olmalıdır.Yoksa dilimizin ucuyla söylediğimiz ''Halka hizmet Hakk'a hizmettir'' sözü laf-ü güzaf'tan öteye bir anlam ifade etmez.Bizler,hele hele sorumluluk mevkilerinde olanlar;aldığımız her kararın,yaptığımız her icraatın hesabını vereceğimiz bir Kıyamet gününün varlığı terazisine vurduğumuzda öyle inanıyorum ki yukarıda sözünü ettiğimiz ''Halka hizmet Hakka'a hizmettir'' sözü yerini bulacaktır.Bu anlayışı hayatımızın merkezine oturttuğumuz da ise ''Hayırda birbirinizle yarışınız'' hadisi hayatımızın ser-levhası olacaktır.Bu yarışta ise kazanan hem sorumluluk sahibinde olanlar hem de bu toplumun bizatihi kendisi olacaktır.
Derviş'in gence söylediği gibi ben de acizane;özellikle de siyasilerimize,karar mercilerinde olan büyüklerimize bir çağrıda bulunmak istiyorum.Yapacağımız her işte mutlaka ve öncelikle ''ALLAH'' diyelim, bunun bizim için çok daha hayırlı olacağını bilmemiz gerektiğini vurgulamak isterim.Makam ve mevkiler kimileri için felaket,kimileri içinde sonsuz kurtuluş vesilesidir.Dünyaya ait herşey gibi makam ve mevkiler de gelip geçicidir diyor,tüm okuyuculara sevgi,saygı ve muhabbetlerimi sunuyorum.Kalın sağlıcakla...