ORDA BİR KÖY VAR; NİZAMİYE ARDINDA
Gap Gazeteciler Birliği'nin bu yılki Kıbrıs gezisinde yeni yeni yerler, düşünceler keşfettiğimizi aktarmıştım.
Hüseyin Turan kardeşimiz ile birlikte yol alıyoruz. Farklı bir köye misafir olacağımız söylenmişti. Farklılıklar her zaman insanı heyecanlandırır.
Arkadaşlarımızla en fazla şakalaştığımız, karnımız ağrırcasına güldüğümüz anımız nedense arabada topluca yaptığımız yolculuk sırasında olurdu.
Hatta, bir ara gülmekten kızaran Üstat Camal Safi'nin bile kendini alamayarak dizini dövdüğünü gördüm.
İşte bu sıcak tablo bir anda yerini soğuk bir rüzgara bıraktı. Bir karakolun önünde durduk. Gerekli kontroller yapıldı ve izinler alındıktan sonra nizamiye kapısından geçip yol almaya devam ettik.
Her ne kadar Nizamiyeden geçsek de burası bir askeri kışlayı andırmıyordu. Burada Türk ve Rum arazilerinin bir birine komşu olduğunu, alışık olduğumuz telli, mayınlı sınırın olmadığını öğrendik.
Yol buyunca boşaltılmış evler bize azda olsa Güney Doğu'yu hatırlattı. Derken gitmek istediğimiz köye varıyoruz. Bu köye ister Akıncılar deyin, ister Lurucina...
Akıncılar (Lurucina) Köyü 1974 Barış Harekâtı'na kadar Kıbrıs'ın en büyük Türk köyü imiş. Coğrafik olarak öyle bir yerde ki inanılması oldukça güç. Asker kontrolünden geçmeden bu köye girmek imkansız. Çünkü, nizamiye sonrasında kalan bu köy Rum sınırının sıfır noktasında. Bu nedenle uzun yıllar Kıbrıs'ta yaşayan bazı vatandaşlar böyle bir köyün varlığından habersizler. Kıbrıs Harekatı sırasında 3 bin nüfusu olan köyde şu anda sadece 250 kişi yaşıyor.
Bu köyün esas özelliği kültüründen, örf - adetlerinden, misafirperverliğinden hiç bir şekilde ödün vermemesi. Köy erkekleri genellikle kahvehaneye gitmekte, bayanlar evde oturmaktalar. Köyde hiç çocuğa rastlamadık. Çünkü ne yazık ki, eli iş tutan köyü terk ediyor.
Kahvehaneye ilk gidenin daha sonra gelenlere çay veya kahve ikram etmesi adettendir. İkram etmeyi, daha sonra gelenler, onlardan sonra gelenlere ikram ederek sürdürürlermiş.
Geçmişten var olup süre gelen iyi geleneklerden bir tanesi ise konukseverliktir. Köyümüze gelen bir yabancıya muhakkak ikramda bulunulur, komşuya giden ev sahibi kapısını kilitlemez, kapıdaki sandalyesini ters çevirirmiş. Bunun anlamı ''Biz şu anda evde yokuz, size bir şey lazımsa geçin alın, misafirseniz içeri buyurun.'' demekmiş.
Akıncıların tepelerinde eski tank ve toplar mevcut. Bunların Türkler tarafından Rumların elinden aldıkları toplar oldukları ifade edildi. Bir çok ev sahipsizlikten yıkılıyor.
Bu köydeki tarihi dokunun koruma altına alınması gerekiyor. Bu köyde hala savaşın izleri var. Her köşesi tarih kokuyor. Genç nesle buraların gezdirilmesi, tarihe tanıklık etmiş bu değerli kişilerin bilgilerine başvurulması faydalı olacaktır.
Köy halkının kendi memleketlerinde doyması için bazı projelerin hayata geçirilmesi gerekiyor. Evlerinin kapılarını sonuna kadar açık bırakan bu misafirperver köye gelen yolun kapalı olması garipsenecek bir durum. Köylüler, köyün giriş çıkışı için askerden bağımsız ayrı bir yolun açılmasını istiyorlar.
Nizamiyenin arkasında da olsa, Orda bir köy var uzakta, O köy bizim köyümüzdür. Gezmesek de, tozmasak da O köy bizim köyümüzdür.
Kahvehanenin önünde içtiğimiz kahvenin tadı damağımda kaldı. Kırk yılda, seksen yılda hatırı kalacak bende.
Akıncılar köyüne selamlar, sevgiler. saygılar...